5 Haziran 2013 Çarşamba

Yaşam - Gezi Parkı ve 90 Kuşağı


Gezi Parkı, yerdeki yapraklara basarak,  dallar arasından yüzüme vuran ışıktan hoşlanarak, geceden kalma evsizlerin banklarda gazete kağıtları üzerinde kıvrılmış hallerinden biraz da ürkerek ve üzülerek hızlıca geçtiğim bir parktı İTÜ'nün Taşkışla, Gümüşsuyu, Maçka binaları arasında derslere yetişmek için koşuştururken.Öğrenci olaylarının en şiddetli gösterilerinin yapıldığı o yıllarda, biraz ilerisinde yer alan meydanda yaşanan onca  olayda bile adı hiçbir şey ile anılmayan bu park 2013 yılının 31 Mayıs'ında birdenbire umulmadık bir şekilde hayatımıza girdi.



Gezi Parkı olaylarını ilk twitter'da görüyorum, ardından kızımdan telefonuma mesaj geliyor, telaşla savaş çıkacak diyor. Sol-sağ olaylarını yaşamış biri olarak merak etme, yoluna girer diyorum.Mesajlardan doktor yardımı isteyenleri, allerjik astımı çocukluğundan beri yaşayan biri olarak astım ilacı taleplerini RT'liyorum. Merak ediyorum RTE nasıl reaksiyon verecek devlet adamı gibi mi politikacı gibi mi bir twit atıyorum mesajıma komşumdan cevap geliyor, ah diyor bilinen köy kılavuz ister mi, ama yine de bir umut ışığı taşıyorum, sağduyusu hakim olur diye düşünüyorum ama komşum haklı çıkıyor. Çapulcu diyor, Topçu Kışlasını yapacağız belki altına müze yaparız diyerek biraz yumuşama sergiliyor ama devam ediyor, AKM'yi de yıkacağız, camii de yapacağız, kızlarımız kucakta mı otursun, iki kadeh içki içse de alkoliktir, bizim partiye oy verirse değildir diyor. Kırmızılı kadının resminin ardından o olayın videosunu seyrediyorum gaz sıkılmadan evvel polise sert bir bakışı var, birden gaz geliyor şiddetli,canı yanıyor belli ama, canının yanmasından çok onuru inciniyor, yine de gururla sakince yürüyüşünü sürdürüyor.Belli ki  polisin haksız yere aşırı güç sergilemesi üzerine çıldıran beyaz tişörtlü, kasketli bir genç önce hiddetinden polis arabasına vuruyor sonra bana sık suyu diyor çılgınca, polis de tam yüzünün ortasına şiddetli su selini gönderiyor, bir damlacık bile direnme gücü gösteremeyip havada uçarak kendini kaybederek yere düşüyor, korkuyla bakmaya devam ediyorum, hareket edecek mi diye bekliyorum, etrafında ki herkes yardıma koşuyor.Bir başka görüntü bir genç kız polislere börek tutuyor, gençler oturmuşlar yemek yiyorlar konuşuyorlar, tam o sırada ayakta duran bir gence basınçlı su geliyor, yuvarlanıyor bir iki genç daha kendinden geçiyor şaşkınlık içindeler,biri heyecanla fırlıyor Toma'ya doğru koşuyor bağırıyor " nimet bu Allah sizi çarpar, Allah sizi çarpar " diyor.O gencin yaşadığı şok ile ben şok oluyorum, çocukluğumdan beri  duymadığım çoook uzun süreden beri unuttuğum bir söz. Yemeğimizi beğenmediğimiz zaman annem söylerdi. Birden orada bulunanların ruhunu anlıyorum. O kadar naiflik ve bir o kadar iyi niyet. Ertesi sabah ortalığı temizleyip toplayan bir nesil.Hani kendi gençliğimle karşılaştırdığımda hep siyasetle, olan bitenle ilgilenmeyen sadece kendini düşünen, ben merkezli nesil dediğim. Evet ben merkezliler ama benim neslim gibi de herkese karışıp senin için şu daha iyi olur bu daha iyi olur da demiyorlar. Çünkü bu nesil bunları diyen anne ve babalara sahip bir nesil. Annelerine babalarına, iyi niyetle bunları söylediklerini bilerek katlandılar. Bir de, kaldırımları işgal ediyorsunuz masaları kaldırın, en az 3 çocuk yapın, kürtaj olma, içki içme, sevgilinle fazla sırnaşma, alkolik neslimiz mi olsun diyene katlanmak istemediler. Onlar için topçu kışlası geçmişte kalmıştı, ne olduğu da onları fazla ilgilendirmiyordu, bugün vardı, bugün ise o parkı, o ağaçları istiyorlardı. Orası Taksim'di. Şehrin göbeği herkesin göz bebeği idi. Burunlarının dibi yaşam alanları idi.Taksim nefes alınan yer , özgürlüktü. Ayrıca ahlak konusunda kimseden ders almaya da niyetleri yoktu, ne demek olduğunu kendilerine hatırlatanlardan daha iyi biliyorlardı.

Bir başka komşum ve oğlu ile aynı gün farklı zamanlarda Taksim'e gidiyor.Oğlu Osmanbey'den kalabalıkla birlikte Taksim'e yürürken ne olduğunu bile anlamadan gazın ortasında kalıyor, bakıyor ki spor ayakkabısı kan içinde ne olur ne olmaz diye Şişli Etfal'e gidiyor topuğu çatlamış, alçıya alınıyor. Hiç üzgün değil bunu bir gurur anısı olarak taşıyacağını söylüyor. Babası akşam heyecan içinde anlatıyor,  öyle güzel bir ortam vardı ki anlatamam diyor, her kesimden insan vardı, pek haz etmediğim aydınlık grubu da yanı başımda idi ama ne yapayım, durduk öyle yan yana diyor.

Tüm bu olaylar olurken hep twittırda idim. Sağolasın Jack Dorsey,  kim nerede şu anda ne yapıyor arkadaşları bilsin diye hazırladın ama bambaşka amaçlarla kullanıldı twitter tanıdıklarımızdan daha çok tanımadıklarımızın fikirlerini görüşlerini yaşama bakışlarını öğrendik. Gezi parkını da medyanın baskı altında olduğu zamanda öğrenebildik ne olup bittiğini eh her twiti ciddiye almadan  biraz  ayıklayarak tabii ki.

Gezi Parkı olayı tıpkı 11 Eylül gibi bir milattır.Bu ülkenin geleceği olan gençler ilk kez konuştu.
Sıra kendi felsefelerine uygun görüşü iktidara getirmeye geldi. Ama huylu huyundan vaz geçer mi? Biz yine anne ve babaları olarak konuşacağız, eleştireceğiz ama hep gururlanacağımızı bilerek bekleyeceğiz. Her ne kadar bireysel gözüküyor olsalar da bu toplumun değerlerine, varlığına tam da demokratik bir tutumla sahip çıkacaklarına birbirlerini koruyup seveceklerine inanarak. Bizim nesiller beceremedi bu işi. Biz hep benim dediğim doğru senin ki yanlış dedik.

Bir zamanlar 68 kuşağından bahsedilirdi şimdi 90 kuşağı var. Artık zaman onların.



2 yorum:

  1. Şenay ne güzel özetlemişsin yaşananları.. Ellerine sağlık.. Eren Armago

    YanıtlaSil
  2. Eren'ciğim çok çok teşekkür ederim, mesajın benim için çok hoş bir sürpriz oldu.
    Sevgilerimle

    YanıtlaSil